Birşeyler yazmayı hep sevdim...Okul defterlerinin arkasına ya da bir heves alınmış günlüklerin ilk sayfalarına birşeyler karalayıp durdum hep.Ama gel gör ki, hiçbir zaman bir düzen tutturamadım...
Yine de hep sevdim yazmayı.
En doğru başlangıç 'ben'im. Kendim. 91 yılının Eylül ayında bir sonbahar gününün tüm karamsarlığını üzerime pelesenk edip, ailemin Pazar tatilini İzmir Fuarı'na giderek değerlendirmek istemesine tepki olarak doğdum.Çocukluğum tam bir apartman hayatı desem yeridir.İki ara bir derede, annesinin balkona çarşaf asıp,yere klimi bir güzel serip ''Hadi bebeklerinle oyna bakalım.'' dediği küçük sümüklü kızlardandım.
Gerçi bilen bilir 90'lar kuşağının oyuncaklarının tadına da doyum olmaz; hep aynı figürü yapmaya çalıştığımız legolar, asla bozmadan merdivenin başına yerleştirdiğimiz ve o merdivenden kendiliğinden inen penguenler, gazeteden çıkan karton kıyafetleriyle ''Bugun ne giysem'' oynadığımız karton Ayşecik'e, Ivana Sert tadında kimseye '' -Bızımla degılsın.'' demediğimiz toz pembe zamanlar..
Kendimi ilk hatırladığım sahne, dedesinin çalışma odasındaki antika masayı tükenmez kalemle çizen, küt kesim kumral saçlı, beyaz tenli kız çocuğu.Nedense ilk bunu hatırlıyorum, masayı çizmenin verdiği -yasak- duygusunun verdiği korkudan olsa gerek.
Her 90 kuşağının yaşaması gereken sıradan çocukluğu yaşayarak geçti o yıllar, dönüp baktığımda zaman zaman geri dönmek ve tükenmez kalemle çizmek istediğim bir antika masadan ibaret şuan benim için.
Okul üstüne okul derken, işte o çocukluk yılları dışında anlatıcak pek de bir şey birikmiyor açıkcası.Gün geldi okullar bitti, gün geldi çalışmaktan memnun olduğum bir işim oldu, mutluyum uzun lafın kısası.Herkesin 20li yaşlarında isteyebileceği bir mezuniyet, evlilik yolunda ilerleyen mutlu bir ilişkim, söylediğim gibi bir parçası olmaktan mutlu olduğum bir işim de var şimdi.
Blog sahibi olmak konusuna geri döndüğümde dediğim gibi kendimin patronu olabileciğim sanal köşem olsun istedim.Açıkcası şuan yazdıklarımın samimiyetiyle doğru orantılı oldukça gerginim.Genel anlamda geçimsiz, donuk bir tip olmam dolayısıyla kendimi ve içdünyamı insanlara açmak konusunda gerçek hayatta pek başarılı olduğum da söylenemez.Arkadaşlarımı hatta mahalleden selam verip vermeyeceğime dair karar vermek amacıyla komşularımı dahi uzaktan gözlemleyerek kendim seçtim, tanıdım, öylelikle hayatıma aldım.Blog yazarlığında ise bu kadar samimi bir başlangıç benim için ağır oldu desem yeridir vesselam:)
Sonuç olarak, kendimce iyi başlangıca imza attığımı düşünüyorum, dediğim gibi başlamam gereken yer en iyi bildiğim yer -ben- olmaydım.Zaman beni blogda nereye sürükler bilemem, ama zamanın gösterdiğine boyun eğmeli :)
Amaç sadece kısa bir ''Merhaba'' demekti..Şimdiden; söylediklerim ve söyleyeceklerim için;
0 Yorum